Ağrı Dağı, hem coğrafi hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahip, Doğu Anadolu Bölgesi'nin simgelerinden biridir. Bu dağ, adını hem coğrafyasından hem de derin tarihi ve dini bağlamından alır. Ağrı, sadece bir dağ değil, aynı zamanda yüzyıllardır süregelen efsanelerin, mitlerin ve kutsal anlatıların kaynağıdır. Bu dağ, "Eğri Dağları" olarak da bilinir ve Erzurum-Kars yaylasını Murat Havzası'ndan ayıran Karasu-Aras dağlarının doğu ucunda yer alır. Ağrı Dağı'nın zirvesine her bakış, hem doğanın hem de insanlık tarihinin derin izlerini taşır.
Ağrı Dağı'nın asil şöhreti, kutsal kitaplara ve büyük efsanelere dayanmaktadır. En bilinen ve etkileyici efsane, Nuh’un Tufanı ile ilgilidir. İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi büyük dinlerin kutsal kitaplarında geçen bu efsane, Ağrı Dağı'nı bir anlamda kutsallaştırmış, dağın zirvesini insanların yeniden doğuşuna ve hayatta kalmasına olan tanıklık eden bir yer haline getirmiştir.
Tufan, Nuh Peygamber zamanında yaşanan büyük felakettir. Nuh Peygamber, insanların Tanrı'ya isyan etmeleri ve doğru yoldan sapmaları nedeniyle büyük bir felakete uğrayacaklarına inanarak, Tanrı'dan aldığı emirle devasa bir gemi inşa etmeye başlar. Geminin her tarafı, hayvanlar ve insanlar için hazırlanmış bir sığınak olacaktır. Geminin tamamlanmasının ardından, Nuh Peygamber ve ailesi, yanında inanan bazı kişilerle birlikte bu gemiye binip tufanın başlamasını bekler. Gökyüzü delinir, kırk gün kırk gece süren yağmurlar sonucunda sular yükselir ve dünyada var olan tüm hayat yok olur. Ancak Nuh ve gemisindeki herkes, Tanrı'nın lütfuyla hayatta kalır. Sonunda, tufan sona erer ve gemi, Ağrı Dağı'nın zirvesine oturur. Nuh, bir güvercin göndererek suların çekilip çekilmediğini anlamaya çalışır. Güvercin bir zeytin dalı getirerek gemiye geri döner ve böylece suların çekildiği anlaşılır. Bu olay, yeniden hayatın başladığını simgeler.
Ağrı Dağı, Nuh’un Gemisi’nin oturduğu yer olarak, bu efsanenin bir parçası haline gelmiş ve bu kutsal anlamıyla tarih boyunca birçok inançta, halk arasında da saygıyla anılmaya başlanmıştır. Sümerlerin Gılgamış Destanı'nda da bu efsane yer almakta olup, farklı kültürlerde de Tufan olayının izleri görülmektedir. Yüzyıllar boyunca, bu dağda Nuh’un Gemisi'nin kalıntılarını bulma çabası süregelmiştir. Dağın, hem doğrudan hem de dolaylı olarak, bu tarihi olayla bağlantılı olduğu kabul edilir.
Ağrı Dağı etrafındaki halk arasında ise farklı söylentiler yer alır. Bu söylentiler, Tufan sırasında geminin başından geçen tehlikeleri anlatır. Bir diğer efsaneye göre, gemi Ağrı Dağı’na çarptığında, gemidekiler korkuyla "Suphanallah!" diyerek, "Süphan Dağı" adını alır. Yine başka bir söylentiye göre, gemi başka bir dağa çarptığında, Nuh Peygamber "Allahü Ekber!" diyerek bu tehlikeyi de aşar, ve o dağa "Allahuekber Dağı" adı verilir. Sonunda gemi, çok büyük bir dağın sivri tepelerine oturduğunda, halk bir ağızdan "Ne ağır dağ!" der ve bu dağa "Ağır Dağ" denir, bu da zamanla "Ağrı Dağı" olarak evrilir.
Ağrı Dağı, sadece doğa harikası bir dağ olmanın ötesinde, insanlık tarihinin en derin inançlarının ve efsanelerinin merkezi haline gelmiş bir semboldür. Bu dağ, yalnızca doğa severlerin değil, inanç ve kültür meraklılarının da ilgisini çeker. Yüzyıllardır bu dağda, insanlık tarihiyle ilgili gizemlerin ve mitolojik olayların izleri aranmıştır ve bu süreç devam etmektedir. Ağrı Dağı, hem doğanın gücünü hem de insanın Tanrı'ya olan inancını bir araya getirerek, bölgenin kültürel ve dini kimliğini şekillendirir.


